Sınırda 1 Ay Bekleyiş ve Mezbahaya Giden Yolculuk
Canlı hayvan ticareti, Türkiye ve diğer ülkelerde uzun zamandır sürdürülen bir ticaret türü. Canlı hayvan ticaretinde hayvanlar besi ya da sütlerinden faydalanmak amacıyla uzun yollar boyunca kötü şartlarda taşınıyor. Avrupa’da kimi ülkeler canlı hayvan ticareti konusunda yeni düzenlemeler yapmış olsa da hayvanların tırlar ya da gemiler içerisindeki halleriyle ilgili aldığımız kötü haberler son bulmuyor. Belli ki, hayvanların şartlarının iyileştirilmesi değil bir mal ya da ürün olarak görülmelerinin sona ermesi gerekiyor.
Türkiye, Avrupa ülkelerinden canlı hayvan ithal ediyor ve ithalat miktarı geçtiğimiz yıllarda giderek artmış durumda. Geçtiğimiz haziran ayında damızlık inekleri taşıyan tırları gözlemek için Edirne Kapıkule sınırına gitmiştik. Sınırdan itibaren Türkiye içindeki yolculuğunu takip ettiğimiz tırlar, Yozgat’a kadar ilerledi. Tırlar mola verdikçe yakınlarına gidip içerideki sıcaklığı ölçmeye ve ineklerin yeme içme gibi genel durumlarını kontrol etmeye çalıştık. İnekleri taşımak için iki katı bulunan bu tırların alt katında bile sıcaklık olması gerekenin üstündeydi ve üst kattaki sıcaklık tabii ki daha fazlaydı. Dışarıdaki sıcaklığın bile alıştıkları sıcaklıktan çok daha yüksek olduğu bir yerde inekler metal kutular içinde doğru düzgün hareket alanları dahi olmadan taşınıyordu. Tırların AB tarafından şart koşulan havalandırma ve su sistemlerine sahip olduğunu, fakat bu sistemleri aktive etmediklerini gördük. Yani tırlar içerisindeki hayvanların suya erişimi yoktu ve çok yüksek sıcaklıklarda kilometrelerce yol gitmeye mecbur bırakılmışlardı. Molalarda beslenmeleri ve dolaşmaları için tırlardan indirilmemişlerdi. Bütün yolculukları 2443 kilometre olan bu inekler ancak götürüldükleri çiftliğine ulaştıklarında indirildiler. Bu yolculuk istediğinde mola verebilen, suya ve besine ulaşabilen bizler için bile yeterince zorluyken canlı hayvan ticaretinin mağduru inekler için tam anlamıyla bir işkence demekti.
Ne yazık ki canlı hayvan ticaretinin tek ya da en kötü örneği bu değil. Sınırda aç ve susuz bekletilen ya da yüksek sıcaklık altında gemide bekletilen hayvanlarla ilgili haberler almaya devam ediyoruz.Geçtiğimiz günlerde yine Edirne ülke sınırında başka bir örnekle karşılaştık. Temmuz ayı ortasından beri Almanya’dan gelen ve içinde canlı hayvan taşıyan tırlar, Edirne-Bulgaristan sınırı olan Kapıkule’de bekliyordu, neredeyse 4 hafta boyunca…
Bu sefer tırların içinde, o sıkışık ve kirli ortamda bekleyen 69 gebe inek vardı. 4 hafta boyunca sınırda bürokratik işler ve izinler gerekçesiyle(!) bekleyen gebe ineklerin suya ve gıdaya erişimi oldukça kısıtlıydı. Hayvansal ürünlere olan talep sebebiyle bunca yol gelmiş ve aç susuz bir şekilde sınırda keyfi bekletilen ineklerden en az iki tanesi hayatını kaybetti ve bir inek de bu koşullarda doğum yapmak zorunda kaldı. Taşıma alanındaki dışkıların temizlenmeyerek bir tabaka haline gelmesi gibi hijyen sorunları ve yetersiz gıda olanakları sebebiyle hayatta kalanların sağlıkları kötüye gitmeye devam etti. Hayvanların can sağlığının tehlikede olduğu ve şartlarının iyileştirilmesi gerektiği üzerine yerel ve uluslararası birçok kişi/grup tarafından uyarı ve tavsiyeler verildi. Sınırda beklemesine sebep olan kurumlarla iletişime geçildi, hayvanların en yakın alana indirilmesi ve sağlık kontrollerinin yapılması talep edildi. Fakat bunların hiçbiri dinlenmedi. Hayvanların mavi dil virüsü (BTV) yayılan bir bölgeden geldiği düşünülüyordu fakat tüm hayvanların BTV testi sonuçları negatif çıktığı biliniyordu. Tırlarda taşınan hayvanların can kaybından ve kötüye giden sağlıklarından haberdar olmalarına rağmen ne yakın bir bölgeye indirilmelerine ne de sınırdan geçişlerine Türkiye sınırı yetkilileri tarafından izin verilmedi.
Hayvanların Nakilleri Sırasında Refahı ve Koruması Yönetmeliği, 31. Madde 3. Fıkra’ya göre; “Herhangi bir hayvan nakliyesinin iki saatten fazla bir süre ile alıkonulması gerektiği durumlarda, il/ilçe müdürlüğü ya da çıkış veya sınır kontrol noktasındaki birim, hayvanların bakımı, beslenmesi, su verilmesi, indirilmesi ve barındırılması için masrafları nakliyeci tarafından karşılanmak üzere uygun tedbirlerin alınmasını sağlar.” Yasaya göre iki saat olarak belirtilen sınır, 4 hafta geçmesine rağmen umursanmadı. Bunun da ötesinde, Almanya’dan iletilen bir mesajla hayvanlara acil olarak “ötanazi” uygulanması istendi. Bir aydır sebepsizce tırlarda bekletilen bu hayvanlar sonunda tırlardan indirildi, mezbahaya götürülmek için… 15 Ekim tarihinde, gebeliğin yanında büyük ve zorlu yolculuğu atlatarak hayatta kalmayı başaran hayvanlar kesimhaneye gönderildi.
Burada yalnızca iki örnekten bahsettik, fakat her gün benzer olaylar yaşanmaya devam ediyor. Birçok hayvan sanki bir ürünmüşçesine tüketilmeleri için kilometrelerce tırlar ya da gemiler içinde tutsak olarak taşınıyor. Canlı hayvan ticaretinin mağduru olan tüm canlıların bunca acı çekmemesi, mezbahalara gönderilmek için kötü şartlarda kilometrelerce ve günlerce yol katetmeleri bizlerin elinde. Canlı hayvan ticaretinin mağduru olan canlıları kurtarmanın yolu şartlarını iyileştirmekten değil, bu ticarete sebep olan hayvansal tüketimimizi sonlandırmaktan geçiyor. Şartlarının iyileşmesi yaşamlarının mezbahalarda son bulmasını engellemiyor. Yani, şartlarını iyileştirmeye yönelik bu yasalar ve düzenlemeler koşullarının daha iyi olduğunu göstermeye çalışsa da, bu canlıların insanlardan gördükleri zararı hiç de önlemiyor ya da azaltmıyor. Üretimi ‘verimli’ olan inekler anavatanlarından (ya da üretim merkezlerinden de diyebiliriz) başka ülkelerdeki çiftliklere gönderilerek ‘sunni döllenme’ yoluyla doğum yapmaya, ve sürekli olarak süt üretmeye zorlanıyorlar. Bu sırada yavrularından zorla ayırılıyorlar ki süt kar getirmek yerine buzağılarda zai olmasın(!). İstenilen verimliliği sağlayamadıklarında ise, daha fazla yem ve alan harcamamaları için kurban pazarlarına ya da doğrudan kesimhanelere gönderiliyorlar. Sanmayın ki küçük çiftliklerden ya da köylerden gelen hayvansal ürünlerin hikayeleri daha masum. Buralardaki hayvanlar hayatlarını bir miktar daha hareketli geçiriyor olabilir, fakat eninde sonunda para karşılığında satılmalarını ya da hayatları boyunca besin kaynağı olarak görülmelerini değiştirmiyor.
Gıda, kozmetik, giyim gibi hayatın her alanındaki tüketimlerimizin mağdurları olan hayvanlar tırlar içerisinde, gemilerde, mezbahalarda, deney merkezlerinde, kafeslerde, yasal olmayan üretim merkezlerinde ve daha birçok yerde sömürüye maruz kalıyor. Bizler gibi acı çekebilen, duyguları olan canlıların anlamsız yere sömürülmesine engel olmak için, sağlığımız için, çevremiz için bireysel olarak en iyi seçeneğimiz vegan olmak. Devamında ise farkındalık yaratmak için gözlerden ırak tutulan bu haberleri yaygınlaştırmaya ve ses çıkartmaya devam etmeliyiz.
Meryem Erişen
Kaynaklar:
Animal Welfare Organisation
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/12/20111224-2.htm