Peki, Almanya’da proteini nereden alıyorsunuz?

Yolum birtakım beklenmedik vesilelerle Berlin’e, ardından Nürnberg’e düştüğünde, zaten veganizmin Almanya’da günlük yaşama içkin bir kültür olduğunun bilgisine sahiptim. Bu ne demek? Muhatabına (garson, servis elemanı, satış sorumlusu vb.) “İçinde süt var mı? Yumurta var mı? Laktoz var mı? Peynir altı suyu tozu var mı?” diye sormak zorunda kalmadan bir yiyecek sipariş verebilmek. “Şunun yerine tofu eklersek, bu menü vegan oluyor” diyebiliyorlar kolayca. Sevinmekten başka hiçbir seçenek bırakmıyorlar. Ve bu, istisnadan çok daha fazlası. Ya da son soruya kadar kusursuz yürüyen diyaloğun “Doğal tatlandırıcı kullanıyoruz: bal!” diyerek bozulmadığı bir iletişim mevcut. 

Gerçi biranın ağırlık merkezi olarak kendini gösterdiği bir ülkede, “Bütün biralar vegan değil mi zaten?” diye şaşıran bir –sadece bir- garsona da rastladım. Sanırım alkol ürünlerinde veganlığa ilişkin bilgi sadece vegan olduktan sonra dağarcığa ekleniyor. Olabilir. Ziyanı yok. Sadece patates kızartması veya marul salatası ile bir öğünün hakkından gelmekle sınananların coğrafyasından olduğum için, ziyanı yok.

“Market gezmeye tek gün yetmez”

Berlin, “Google Haritalar”a sadece vegan yazmanızla ekranınızın onlarca kırmızı işaretle kaplanıverdiği bir şehir. Vegan mekan, vegan giyim, vegan sevgili ve benzeri kodlarla filtreyi daraltmanıza gerek kalmadan aklınızı alacak öneriler beliriyor. Ve bunların en uzağı, en çok iki yüz metre ötenizde oluyor. Sabah, sıcak unlu mamuller de satan büyük bir markete girdiğinizde onlarca poğaça, kek, kurabiye arasında çokça vegan ürünü hemen bulmak mümkün. Rafların arasında gezinirken, dakikayı, saati unutmak da mümkün. “O da mı vegan, bu da mı vegan, V etiketli bir gofret daha mı?” derken müze gezer gibi market gezebilirsiniz. Bu sebeple market gezmeye tek gün yetmez.

Haritadan, tavsiye olunan yerlerden birini seçiyorum. Hiçbir yeri bilmiyorum ama sanki her yeri bilirmişçesine dinlenmeden oraya varıyorum (Veganlar bir başkasına garip gelecek bu ihtirasımla empati kuracaklardır.) Servis elemanına, derhal ne tavsiye edebileceğini sorup siparişi alıyorum. Duygusallaşmaya zamanım yok ama beri yandan, gözlerin buğulanması bu tür buluşmaların hakkıdır, bilenler bilir.

Beyond Chili Cheeze’in masama gelmesiyle yeme sürem arasında bir zaman yok. Aşırı lezzetli olduğu bilgisi aklımda olduğuna göre yemiş olmam gerek. Fotoğraflar da bunu kanıtlıyor.

“Bir nevi Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ndayım”

İkinci gün, bu turistik bir gezi olmadığı için öğle ve akşam yemeğine ekiple birlikte gidiyoruz. Üçüncü gün de böyle geçiyor. Mekanların isimlerini hatırlamıyorum. Spesifik bir dünya mutfağını benimseyenler de var, kendi tarzını yaratmış olanlar da. Ama, başta belirttiğim gibi, “Burada vegan bir yemek var mıdır acaba? Hiç olmazsa ekmek?” sorularını sordurtmayacak kadar çeşitli listeler sıralanıyor önümde. Kimisi doğal haliyle, kimisi bazı malzemelerin eklenip çıkarılması yoluyla vegan olarak servis ediliyor. Değinmeden geçmeyeyim, çok nadir de olsa, vegan birisi gelirse diyerek buzluğa hazır falafel atıp mumya gibi bekleten, “Müşteri kaçmasın” atmosferine sahip olan da var. Bu da aslında, salt bitkisel menü arayan müşteri profilinin kanıksandığını gösteriyor. 

Her Şey Vegan

İşten güçten zaman bulduğum anlarda ise hangi markette hangi paketli ürünü almak istediğime dair fikrim beni yiyip bitiriyor. Berlin’in güzelliğini görmüyor değilim elbette. Şehri de adımlıyorum fakat bir nevi Charlie’nin çikolata fabrikasındayım. Zihinsel ve duygusal olarak elimden fazlası gelmez.

Haftanın ortasında Nürnberg’e ulaştığımda veganizmin şanlı kalesi Berlin’in ihtişamını burada bulup bulamayacağım şüphesini de yanımda getiriyorum. Ancak, orada bile bu kadar iddialısına denk gelmediğim bir tabela karşıma çıkıyor:

Her ne kadar geçici süreliğine kapalı olsa da şehrin vadettiklerine dair bir fikrim oluşuyor. Akşam şehrin tarihi kısmında (old town) loş ışıklar içindeki restoranda pide gibi, pizza gibi Fransız-Alman kültürü ilhamlı flammkuchen isimli bir yemek tavsiye ediyor arkadaşlar. Yemekler sadece vegan ya da vejetaryen olduğu için “Başka bir şey yok mu?” bakışlarıyla mahzunlaşan vegan olmayan arkadaşları tebessüm ederek izliyorum. Peki, pişman mı oluyorlar? Hayır. Kırıntı kalmıyor kimsenin önünde. Bencilliğim, “Keşke yiyemeseler de bana ikram etseler” derken, bilincim, “Hepsini yesinler de önyargıları dibinden kırılsın” deyip duruyor.

Nürnberg’in bitimsiz tarihi varlıklarının, ara sokaklarının arasında karşıma çıkan marketlerden de elim boş dönmediğimi söylemem yersiz. Tek başıma gezindiğim bir an, yine haritalar aracılığıyla seçtiğim bir yere yol alıp vegan oluşumların alameti farikası olan, sevimli ve mizahi tarzlı fast food restoranlardan birini buluyorum: Gustav Grün (Butik, kendi yağında kavrulan bir işletme zannederken, şehirler ve uluslararası bir zincir restoran olduğunu öğreniyorum. İmaja kanmamak gerek.)

Burada malzemeleri kendiniz seçerek bir tabak oluşturuyorsunuz. Ölçü, fenalık geçirip yemeği bırakmayı düşündürtecek kadar büyük. Ama bir daha böylesini bulmanın zor olacağı fikriyle yüzümün renginin değişmesi pahasına yemeği bitirmek için çabalıyorum. Ve ardından oraya özgü olarak; yediğimi, içtiğimi kendim kaldırıyorum. İsteyen bunu biraz yürüyüş yapıp hazmetme gayretinin ilk adımları olarak da düşünebilir.

Öte yandan, sabah akşam, türlü çeşit vegan restoran, kafe bulmak kolay olmakla beraber, demek gerekiyor ki, bu tür arayışları yürüdüğünüz sokak da zaten aniden karşınıza kolaylıkla çıkarabiliyor.

“Bir çikolata daha sığdırmak için başka hangi kıyafetten vazgeçebilirim?”

Almanya turu sonlanırken, ufak bavulumun fermuarı bazı çikolata türleri sebebiyle kapanmakta direniyor. Yıllardır giydiğim eskimiş kazağı, tamir edilmesi mümkün olmayan şemsiyeyi Almanya’da bırakıyorum. Bir çikolata daha sığdırmak için başka hangi kıyafetten vazgeçebileceğime dair kendimi ikna edeceğim mazeretlerle meşgul aklım. Terlikle dönemem Türkiye’ye. Ayakkabılarımla çikolatalar arasında hangisinden vazgeçebileceğime ilişkin gerilimden ayakkabım galip çıkıyor. O çikolatayı rafında kendi haline bırakıyorum. Dönüş yolu uzun, meşakkatli ama dert etmeyecek kadar memnunum.

Son söz: Bu anlatıyı; özünde, fazlasını arayınca anında önünüze çıkabilecek seçeneklere dair bir tecrübe olarak kayda alıyorum kuşkusuz. Yani, bunların olmadığı bir gerçeklikte de veganlığın zaten imkân dahilinde olduğu düşüncesini ihmal etmiyorum.

Enver Kubilay Yüksel