Moğolistan’da Bir Veganın Günlüğü
Dünyanın en çok et tüketen ülkelerinden biri olan Moğolistan ile yolum nasıl kesişti?
Bundan iki sene önce, eşimin işi vesilesiyle belirsiz süreliğine Moğolistan’a gitme kararı almak, hayatımızda yeni bir sayfa açtı. Son iki yılımın tamamını Moğolistan’da geçirmesem de başkenti Ulanbatur’da yaklaşık yedi ay yaşayarak deneyimlerimi zenginleştirdim, diyebilirim. Elbette vegan biri olarak tamamen yabancı olduğum ülkede, bu yaşam tarzını koruyarak hareket etmek, ilk vadede kolay olmadı benim için.
“Yeme içmeden tutun, kozmetik ürünlere ve temizlik ürünlerine kadar her şey bitkiseldi.”
Öncelikle işe, yaşam tarzımı sürdürebilmek için vegan ürünler satın alabileceğim marketleri araştırmakla başladım. Şanslıydım ki evimize yürüme mesafesinde, sadece vegan ürünler satan bir market buldum. Yeme içmeden tutun, kozmetik ürünlere ve temizlik ürünlerine kadar her şey bitkisel içerikliydi. İlk veganlık günlerimden edindiğim etiket okuma alışkanlığımı Moğolistan’da da sürdürerek satın aldığım ürünlerin temiz içeriklere sahip olduğundan emin oldum. Bu alışkanlık, yeni ortamıma alışmamda büyük rahatlık sağladı.
Bazı kafe ve restoranlarda, “vegan” kavramı hayvansal et içermemek anlamına geldiğinden; süt, yumurta, tereyağı, yoğurt, peynir gibi hayvansal ürünlerin “vegan” kategorisine eklenmediği durumlara da dikkat etmem gerekti. Zamanla, alışveriş yapma ve beslenme şeklimi bu bilinçle yönetme yöntemleri geliştirdim.
Buna karşılık, marketlerde en çok hoşuma giden şeylerden biri, Türkiye’de bulunmayan ürünlere denk gelmemdi. Ürün yelpazesinin zengin olması heyecan vericiydi. Ancak, Türkiye ile benzer şekilde karşılaştığım önemli bir zorluk da vegan peynir üretimi ve ithalatı konusunda tedarik problemi yaşanmasıydı. İlk günlerimde kolaylıkla vegan peynir alabiliyorken bu durum zamanla çıkmaza dönüştü.
Yaşadığım bir diğer engel de dil bariyeriydi. Moğolca bilmediğim ve İngilizce sorularıma beklediğim yanıtları alamadığım için sessiz sinema oynar gibi çalışanlarla el kol işaretleriyle anlaşmaya çalıştığım eğlenceli anılar biriktirdim. Bu bazen komik durumlar yaratıyordu, ancak genellikle zorlayıcı oluyordu. Moğolca çeviriler için kullandığım aplikasyonlar da çoğu zaman iletişimde yetersiz kalıyordu.
Sadece vegan ürünlerin olduğu restoran, kafe gibi işletmeler bulmak da ilk başta hiç kolay değildi. Ancak yaşadığımız bölgeyi tanıdıkça, mevcut alternatifleri gözlemleme şansım oldu. Hiçbir şekilde hayvansal ürün içermeyen vegan kafeler, belli süre sonra benim için sıkça uğradığım yerlere dönüştü.
Gittiğim bir kafede unutulmaz bir anı yaşadım. Vegan tatlı arayışında olduğumu ve ancak bulamadığımda yaşadığım üzüntüyü fark eden duyarlı kadın garson, “Free dessert. Maybe you can’t find vegan food nearby (Ücretsiz tatlı, belki yakınlarda vegan yiyecek bulamayabilirsin,)” notuyla masama meyve, sebze ve kuruyemiş içeren tabak getirdi. Bu küçük ama anlamlı hareket, Moğolistan’daki deneyimlerime tatlı bir anı olarak eklendi.
“Helal Kesim” kavramı
Moğolistan’daki beslenme kültürüne daha derinlemesine baktığımda, orada yaşayan Türkler ve Moğol Kazaklarının bir bölümü için “helal kesim” konusunun önemli yer tuttuğunu fark ettim. Helal kesime ciddi derecede dikkat eden bir azınlık var. Onlara göre helal kesim, dini kurallar çerçevesinde uygulanan ve tüketim açısından sorun teşkil etmeyen bir kesim türü. Helal kesim ile evlere giren etleri tüketmek, dini anlayışlarına uygun olduğu için genelde bu yöntemi tercih ediyorlar.
“Çift hörgüçlü develer”
Moğolistan, insandan daha çok hayvan nüfusunu bünyesinde barındıran ilginç bir ülke. Yaklaşık 3,5 milyon insan nüfusuna karşılık, ülkede 75 milyona yakın büyükbaş ve küçükbaş hayvan bulunuyor.
İnsanların geçim kaynağının büyük kısmını hayvancılık oluşturduğu için, bu işle uğraşan çok ciddi kitle mevcut. Hâlâ geleneksel göçebe yaşam tarzını sürdüren bazı Moğollar, mevsim koşullarına bağlı olarak kışlak ve yazlık olarak adlandırılan bölgelerde hayvanlarıyla birlikte yaşıyorlar. Hayvancılık yapanlar arasında üç yüz ile dört yüz civarı hayvana sahip olmak oldukça yaygın. Hatta bazen bu sayılar daha da artarak toplum içinde statü ve zenginliğin göstergesi haline geliyor.
İşin turistik alanlardaki aktiviteler boyutuna da değinecek olursam, atların ve dünya genelinde oldukça nadir bulunan ve hemen hemen yalnızca Moğolistan’da yaşayan çift hörgüçlü develerin insanlara kısa süreli binicilik tecrübesi yaşatmak adına sunulduğu turistik alanların mevcut olduğunu söyleyebilirim. Küçük Gobi Çölü’ndeki nadir çift hörgüçlü develeri yakından görme fırsatına erişsem de geçim kaynağı olarak bu tarz iş kolunun olması, benim gibi hayvansal etik boyutu da dikkate alan ziyaretçiler için iç burkan durum.
“Dünyanın en soğuk başkenti”
Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur, dünyanın en soğuk başkenti olarak kayıtlara geçiyor. Öyle ki geçmiş yıllarda -50 derecelere varan soğuklar yaşanmış ve hayvanlar telef olmuş. Benim kaldığım süre boyunca deneyimlediğim en soğuk hava -35 dereceydi. Nefesim kesilmeden de en fazla on beş dakika dışarıda kalabildim.
Gördüğüm bu çetin hava şartlarında, soğuğa karşı dirençli ve en önemlisi hayvansal ürün içermeyen kıyafetler bulmak da oldukça güçtü elbette. Ulanbatur’da kaşmir, deri, yün gibi hayvansal ürünler kullanılarak yapılan kıyafetler çok yaygın. Etiket okuma alışkanlığımdan yola çıkarak incelediğim her üründe mutlaka hayvansal ürüne denk geldiğim için, zorlu kış şartlarını, Türkiye’den götürdüğüm kıyafetlerim ve ayakkabılarımla ve yeri geldiğinde kat kat giyinerek atlatabildim.
“Hediye verme adetleri”
Moğol kültüründe yeni tanıştığın insanlara hediye vermek gibi güzel bir geleneğin olması gerçekten değerli ve sıcak bir jest. Edindiğim Moğol arkadaşlarım beni tanıdıktan sonra, beni sürekli olarak vegan yiyecek ve içeceklerle donatıyorlardı. Türkiye’ye temelli dönmeden önce de veda hediyesi niteliği taşıyan kaşmir kazak, eldiven, atkı gibi giysiler takdim ettiler. Ancak üzülerek de olsa hediyeleri, faydalanabileceğini düşündüğüm başka insanlarla paylaştım.
“Moğolistan’ın ilk vegan festivali”
Eylül 2022’de Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’da ilk kez vegan festivali düzenlendi. O yıl Türkiye’deki festivali kaçırdığım için oldukça üzgündüm. Buna karşılık Moğolistan’da böyle bir etkinliğe katılma fırsatı elde ettiğim için de mutluydum. Dahası, festivale, uçakta yanımda oturan ve sohbetimiz ilerledikçe onun da vegan olduğunu öğrendiğim yeni Alman arkadaşım ile birlikte katıldık. Almanya’dan Moğolistan’a kamp yapmak için gelen bu cesur kadınla festivale gitmek, deneyimimi daha da eğlenceli kıldı.
Moğolistan’daki vegan aktivist grupları için de ilk olduğundan, her türlü konu hakkında oldukça heyecanlılar ve yeni fikirlere açıklardı. Stant sayısı yirmiyi geçmeyecek şekilde minimal düzeyde gerçekleşen festivaldi. Kozmetik ürünler, çantalar, yiyecekler, içecekler alanda yaygın bulunan ürünlerdi. Özellikle bir Türk yiyecek markasını da stantlarda görmek, benim için büyük sevinç kaynağı oldu. Hayvansal ürün tüketiminin oldukça yaygın olduğu bu ülkede, vegan yaşam tarzlarını sürdürmeye niyet eden insanların olduğunu görmek ve onlarla etkileşimde bulunmak umut vericiydi.
Festival günü yaşadığımız başka güzel deneyim de bir kedinin sahiplendirilmesi süreciydi. Eşyalarıyla birlikte sokağın köşesinde hayatını idame ettirmeye çalıştığını keşfettiğimiz kediyi (Tertemiz kedi olmasından yola çıkarak terk edildiği fikrine kapıldık.) festival alanına götürerek, hayvan hakları koruyucusu bir sivil toplum kuruluşuna teslim ettik. Birkaç gün içinde kedinin yeni yuva bulduğu haberini aldık. Yeni sahiplerinden de iç ısıtacak fotoğraflar gelince çok rahatladım. Güzel ömrün olsun Moğol kedisi. 🙂
Berçin Temel