İklim aktivistlerine açık çağrı
Dünyanın sonunun sesini tarif etmek için fiyordların yanından geçen gemicinin sözleri en güzel tanımı sunuyor, “fışırtılar ve çatlama sesleri…” Buzulların erimesi sırasında sessizliğin içinden kulaklarda yankılanan bu sesler masum gibi görünse de en az Brezilya’daki yağmur ormanlarının alev almasıyla ortaya çıkan çatırtılar kadar iç acıtıcı.
Yerkürenin sularla kaplı alanı büyük mercan bariyeri ile beyaza, suların bulunmadığı alan ise yanan ormanlarla birlikte siyaha dönüyor ve bu tezattan şiirsel bir sonuç çıkmasını kimse beklemesin. Geleceğimiz bu iki asal renk kadar net bir biçimde küresel iklim felaketinin gölgesinde soluyor.
Sizlerle birkaç rakam paylaşmak isterim.
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli katılımcılarından 100 bilim insanının Ağustos 2019’da yaptığı açıklamada “et” tüketiminin bu hızla devam etmesi durumunda 50 milyar ton karbonun 30-50 yıl arasında havaya karışacağının öngörüldüğü ifade edilmiş.
Karbon yutağı olarak nitelenen Amazon ormanlarının dünyanın oksijen ve temiz su ihtiyacının %20’sini karşıladığı bilinmekte. Ormanlık alanları tarım, hayvancılık ve madenciliğe açacağına söz vererek sürdürdüğü başkanlık kampanyasından galip çıkan Bolsonaro, ülkesindeki yağmur ormanlarının kesim ve yıkımına geçit veren bir dizi kanunu çıkarmış durumda. 2019’da yaşanan orman yangınları ise bir önceki sene aynı dönemde yaşananlardan %83 daha fazla alanın ormansızlaşmasına neden olmuş durumda.
Dünyanın en büyük “et” ihracatçısı olan Brezilya’nın sınırları içinde yer alan Amazon ormanları, toplam Amazon ormanlarının % 60’ını oluşturuyor ve devletin desteğini arkasına alan et ve maden endüstrisinin bu alanları ormansızlaştırması dünyanın tamamı için büyük bir felaket anlamına geliyor. Çünkü içerisinde 40.000 ağaç çeşidi, 2 bin kuş ve memeli hayvan çeşidi, 2 bin 200 balık çeşidi ve 13 bin çeşit omurgasız hayvan bulunuyor ve bu nedenle dünya üzerinde en fazla türe sahip olan orman Amazon. Bu fauna ve floranın tahribi geri dönüşü olmayan bir çevre felaketi anlamına geliyor.
Dünyanın et ve hayvan yemi ithalatçılarının -bu arzın sürmesine neden olan talepleri- ve onların müşterisi konumundaki bireylerin -hayvansal ürünleri tüketme talepleri- Amazon ormanlarının yok olmasında büyük payları var.
Palm yağı endüstrisinin ormansızlaştırdığı Endonezya ve Malezya yağmur ormanları yine benzer bir kaderle hem ormanların sakinleri başta orangutanlar ve devamında binlerce canlı olmak üzere yok oluşa sürükleniyorlar.
Denizlerde de durum farklı değil, yoğun plastik kullanımı ve ondan da önemli olarak endüstriyel balıkçılık, okyanuslardaki yaşam dengesini tehdit altında bırakıyor. Yapılan araştırmalar Pasifik’teki büyük plastik çöp yığınının %46’sının balık ağlarından meydana geldiğini ortaya çıkardı. Diğer yanda endüstriyel yöntemlerle yapılan balıkçılık sırasında yakalanan balıkların %20’si “istenmeyen atık” oluyor ve bu durum balıkların neslini tehlikeye atarken deniz altındaki ekolojik döngünün sağlığını da tehdit ediyor.
Yaşayan her 100 memeli hayvanın 60 tanesi çiftlik hayvanı, 36’sı insan ve sadece 4 tanesi yaban hayatının bir parçası. Yaşayan kanatlıların %70’ini ise insanlar için beslenen tavuklar oluşturuyor. İnsan nüfusu 7.8 milyar ve yaşayan canlı formlarının sadece %0,1’ini oluşturuyor. Buna rağmen hayvan türlerinin %83’ünün ve bitkilerin %50’sinin neslini sona erdirmeyi başarmış bir tür.
Altıncı büyük yok oluşa insan eylemlerinin neticesinde hızla yaklaşmakta olduğumuz tüm bilim insanlarının sıkça dile getirdiği bir konu; ancak bu insan eylemleri arasında diyetimizin bedelinin geçtiğimiz yıllarda aynı sıklıkla dile getirilmediği de bir gerçek. Oysa çiftlik hayvanlarının sera gazı salınımına etkisi tüm motorlu taşıtların salınımından %5 daha fazla (buna uçak, araba ve her türden taşıt dâhil). Son Hükümetler Arası İklim Panelinde dile getirilen rakamlar bu bilgiyi doğruladı. Sera gazı salınımının dörtte bir oranında sorumlusunun insanların yemek alışkanlıkları olduğu belirlendi. 184 ülkeden 15.000 bilim insanı insanların yeme alışkanlıklarını değiştirmeleri ve bitkisel beslenmeye geçmeleri gereğini dile getirdi.
İnsanlar hayvansal ürün tüketmekten vazgeçerek karbon ayak izlerini yarı yarıya azaltabiliyorlar. İnsanlar konfor alanlarından çıkmadıkça, fedakârlığa kendi alışkanlıklarından başlayarak girişmedikçe, söylemlerini eylemleriyle desteklemedikçe politikalar üzerinde söz sahibi olmalarını beklemek naif bir yaklaşım olur. Bunun mümkün olabileceğini 16 yaşında bir çocuk bir seneyi aşkın süredir bize kanıtlıyor. Vegan olan ve ailesini vegan olmak için teşvik ederek başarıya ulaşan iklim aktivisti Greta Thunberg tüm bireylere ilham kaynağı teşkil ediyor.
Kendi bahçemizi temizlemedikçe başkalarının bahçesindeki karbon ayak izini eleştiremeyiz. Kendimizi iklim üzerindeki yıkıcı alışkanlıklarımızdan arındırmadan, bu konudan bihaber hayatına devam eden insanların değişmesine katkıda bulunamayız. Tekstil alışverişi yapmayarak, tüketimimizi asgaride tutarak, ulaşımda bisikleti, treni tercih ederek, geri dönüşüme katılarak, mümkün olduğu kadar sıfır atıkla yaşayarak, yerelden alışveriş ederek karbon ayak izimizi azaltırken vegan yaşam biçimini tercih etmeyi erteleyemeyiz.
Bulunduğumuz dünyadaki türlerin dengeli birlikteliği içinde var olmak dışında başka bir çaremiz yok. Türlerin tamamının geleceği ise bizim yapacağımız tercihlere bağlı. Bu tercihleri erteleyecek zaman kalmadı, yönetimleri harekete geçirmek dipten gelen dalgayla olur, biz o dalgayız ve tutarlı olmak zorundayız.
Nilgün Engin