Bir Aktivistin Duygudurumu
“Bir Aktivistin Duygudurumu” başlığını verdiğimiz bu yazının konusu, aktivistlerin yaşamları süresince karşılaşabilecekleri duygu hallerinin ya da duygudurumlarının çeşitli açılardan ve temel düzeyde ele alınması üzerine olacak. Aktivistlerin bu duygu hallerine ne gibi olayların sonucunda ulaşabilecekleri, bu duygu hallerinin onların yaşamları üzerinde ne gibi etkilerinin olabileceği ya da nasıl değerlendirilmesi gerektiği gibi çeşitli sorular konu edilecek. Her aktivistin farklı mizaçlara sahip olabileceği gerçeğinden hareket ederek olabildiğince sağduyu etrafında kalacağız ve yönlendirici/normatif bir dil kullanmamaya çalışacağız. Zira konunun içeriği itibariyle nesnel ya da genelgeçer ifadeler kullanmak, bu şekilde bir değerlendirme yoluna gitmek uygun olmayacaktır. Bu anlamda bu yazının işlevi her aktivist için geçerli ya da ideal bir yol haritası vermekten ziyade, her aktivistin yaşayabileceği duygudurumlarının genel bir değerlendirmesini yapmak ve bunlara yönelik çeşitli bakış açılarını belirtmek üzerine olacak.
Aktivistler genel itibariyle bir sorunun çözümü çerçevesinde çeşitli çaba ve girişimler üzerinden bir yaşam sürerler. Bu sorunların genel anlamda çözüme kavuşabilmeleri ya da gündeme gelebilmeleri bu çaba ve girişimler sayesinde mümkün olur ve ortaya çıkan bu çaba ve girişimler kolektif bir yapı, yani birçok insanın yer aldığı aktivizm toplulukları meydana getirir. Dolayısıyla aktivistlerin böylesi bir yaşam süreci geçirmeleri ve aktivizmin bu anlamda bir yapıya sahip olması dünyadaki insanların genelinin yaşadığı yaşam pratiğinden daha farklı işleyen bir yaşam şekli ortaya çıkarır.
Aktivizm sürdürmek çok genel olarak birçok açıdan yoğun duygudurumları içerisinde olmayı gerektiren bir yaşam gerektirir. Bu bağlamda aktivizm sürdürürken yıpranma veya tahammül edememe; çok fazla mutlu olma veya yaşamını yalnızca aktivizm üzerinden kurgulama gibi duygu halleri gayet normal karşılanmalıdır. Nitekim olumsuz ya da olumlu olarak görülen bu duygu hallerinin aktivizm içeriğini ele aldığımızda aslında gayet normal olabileceklerini görürüz.
Buradaki normal olarak görülebilecek olan şey aktivistin yaşamayı tercih ettiği yaşam modeli değil, tercih ettiği yaşam modeli sonucunda yaşayabileceği duygu halleridir. Zira bahsettiğimiz gibi aktivizmin içsel yapısı bu türden duygudurumlarını normalleştirmeyi gerektiren niteliklere sahiptir.
Diyebiliriz ki aktivizm içerisinde yıpranma ve tahammül edememe gibi duygulara kapılmanın gayet anlaşılır ve çoğunlukla da çözümü olan ya da değerlendirilebilir tarafları vardır. Aynı çerçevede aktivizm sürdürürken ahlaki bir yaşam sürdürmenin verdiği mutluluğun veya yaşamını yalnızca aktivizm üzerinden kurgulamanın da temelini anlamak mümkündür. Görmekteyiz ki aktivizmin içeriği bakımından yaşanabilecek duyguların veya yaşam tercihlerinin gerekçelerine dair bilgilere sahibiz. Bu bilgi durumu aktivist için çok önemli sonuçlar barındırabilir. Zira içerisinde bulunduğu duygulara çözüm üretmesi için ya da tercih ettiği yaşam modelini temellendirmek için dayanaklarının olabileceğini bilmek mühimdir. Daha farklı bir açıdan ise kişinin aktivist yaşamını iyileştirmesi ve oluşabilecek potansiyel sorun/meseleler karşısında sağlam bir duruş sergileyebilmesi, aktivizmin bahsettiğimiz bu yönünün farkında olmasıyla mümkündür.
Ele aldığımız aktivizm içerisindeki yoğun duygular bir süreden sonra kişiyi bir önceki yaşam biçiminden ayırarak daha farklı bir pozisyona da sürükleyebilir. Örneğin bir aktivist daha fazla sağduyulu bir insana dönüşebilir ya da var olan sağduyusunu neredeyse kaybetme noktasına gelebilir. Nitekim yaşanılan şeylerin yoğunluk seviyeleri kişiyi radikal anlamda değiştirebilme özelliğini taşır. Kişi aktivizmin içsel yapısını ne kadar iyi tanırsa kendi aktivist yaşamındaki değişme sürecini o kadar kontrolünde tutar ya da yaşamındaki değişimine yönelik daha fazla inisiyatif alma kuvvetine erişir. Aktivizm içerisinde yaşanan olaylara yönelik hassaslaşma ya da katılaşma gibi pozisyonlar da genellikle aktivizm süreci içerisinde belli bir kıvam alır. Örneğin yangın esnasında hayvanların kurturılmalarıyla alakalı bir aktivizm yürüten birinin bir süreden sonra ateş gördüğünde kendisini çok kötü hissetmesi veya neredeyse hiçbir şey hissetmemesi çok normaldir. Burada önemli olan kişinin kendisine yönelik farklılaşma gerekçelerinin normal dayanaklara sahip olduğunu bilmesi ve normal olan bu dayanakların anlaşılabilir olduğunu fark etmesidir. Bir aktivist şayet kendine dair bir farklılaşma görüyorsa ve bu farklılaşmadan memnun değilse, yani bu durumuna yönelik bir çözüm yolu arıyorsa, bir çözüm yoluna ulaşabilmesi hiç zor olmayacaktır. Yoğun duyguların yaşandığı aktivizm hayatında böyle farklılaşmaların olabileceğini hatırlaması, çözüm bulabilmesi için en temel ve kuvvetli aşamanın farkında olması demektir. Yahut yaşamının tamamını aktivizm üzerine şekillendiren birinin bir süreden sonra bu yaşam modelinden çok fazla memnun olması ve daha farklı bir yaşam modelini artık hayal edememesi gayet anlaşılırdır. Burada aktivizmin yoğun duygular barındıran bir içeriğe sahip olduğunu ve böylelikle kişiyi yine yoğun duygudurumlarına sürükleyebilme itici gücünü görüyoruz. Şayet aktivist bu durumun farkındaysa, yani aktivizmin bu türden sonuçlara yol açabileceğini fark etmişse, yukarıda da bahsedildiği gibi yaşayabileceği duygudurumlarının değerlendirmesini yapabilmesi gayet basit olacaktır ve çoğunlukla istediği sonuca ulaşabilecektir.
Yoğun duygular esnasında her zaman normal bir düşünce sürecine giremeyebiliriz, yapabilme potansiyelimizin olduğu şeyleri yoğun duygular yaşıyorken yapamayabiliriz. Dolayısıyla aktivistlerin kendilerini çeşitli yoğun duygudurumları yaşıyorken gereğinden fazla kötü veya iyi hissetmesi ve bu durumları sağlıklı değerlendirememesi çok normaldir; ancak aktivizmin içsel yapısının farkında olmaları ve aktivizm yaşantısını tercih ederken ki haklı gerekçelerini hatırlamaları sağlıklı değerlendirmeler yapabilmelerini mümkün kılacaktır.
Aktivizm, içerisinde bulunmanın bir miktar zor olduğu ve görüldüğü gibi aslında çeşitli farkındalıkları gerektiren bir yapıdır. Aynı zamanda erdemli bir yaşantı sürmek isteyen kişiler için çok iyi bir zemindir. Dolayısıyla bir aktivistin bu yolculuktaki zorluklara ya da aşırılıklara göğüs gerebilmesi ve bu sayede birçok duygudurumunu normalleştirebilmesi çok mühimdir.
Sonuç olarak bir aktivistin yaşayabileceği duygudurumları genellikle stabil seyretmeyen ve komplike bir düzlemdedir; ancak bunun sebebinin aktivizmin kendi tanımından ileri geldiğini bilmek meseleyi normalleştirir ve aktivist için gerekli çözüm yolunu ya da değerlendirme dayanağını bulmak bu bakımdan basitleşir. Aktivizmin içerisinde olmayı tercih etmiş bir aktivistin bu anlamda bir farkındalığa sahip olması aktivist yaşamını sürdürebilmesi ya da bu yolculukta sağlıklı kararlar alabilmesi adına önem arz eder. Nitekim sürekli aktif olmayı gerektiren bu yaşam modeli, kişi için birçok konuda kuvvetli bir zihin durumuna erişmeyi zorunlu kılabilir. Son tahlilde ve son olarak bilmek gerekir ki temel düzeyde aktivizm konusunda bir farkındalığa ulaşmak birçok sorun ya da meselenin hallolması için yeterli olacaktır.